28 Ekim 2012 Pazar
Yunus Abi ve Güzeller Güzeli Ömer Faruk Tuncer
Yunus Abi yine yorucu bir günün ardından evine dönüyordu. Otobüsü uzun
süre gelmeyince yürümeye karar vermişti. Hava yaz olmasına rağmen biraz
soğuktu. Garip bir esinti vardı. Yunus Abi üzerindeki ince hırkaya
sarıldı. Rüzgarın uğultusu onu rahatsız etmeye başlayınca adımlarını
hızlandırdı. Oğlu Ömer Faruk Tuncer'in doğum günüydü bu gün. Oğlu onun için
dünyadaki en önemli şeydi. Karısı geçen
sene çimento makinesinin içinde boğularak can vermişti. O günden beri
oğluna daha da sarılmıştı Yunus Abi. Biricik oğlunun doğum günü için Hızlı Arabalar serisi 2000 oyuncağı almıştı. Nasılsa Ömer'im anlamaz diye
hediyeyi gazeteye sardırmıştı. Hatta hediye olarak gazete bile verse
Minik Ömer Faruk Tuncer için fark etmezdi çünkü onun IQ'su onbirdi. Evet
Ömer Faruk Tuncer annesi ve babasının zekasının aksine IQ'su onbir olan
zavallı bir çocuktu ve etrafındaki cisimleri algılayamıyordu. Bir de
bunun üzerine babası çok çalıştığı için onunla ilgilenemeyince Ömer
Faruk tam bir hayvan olmuştu. 6 gündür değiştirilmemiş beziyle evde
böğürerek geziyordu. Acı içinde masa ve sandalyeleri ısırıyordu. Yemek
istiyordu, belki de altının değiştirilmesini... Kim bilir? Ama
kesin olarak bildiğimiz bir şey varsa o da Minik Ömer Faruk Tuncer'in
derhal tıbbi desteğe ve bakıma ihtiyacı olduğuydu. Babası Yunus Abi ise
tam bu sırada içkici bir şerefsiz olduğu için içki içsem ne güzel olur
diye düşünüyordu. Oğlunu bir anda unutmuş içki dünyasında içkili hayaller
kurmaya başlamıştı bile. Hemen en yakın bara girdi ve en pahalısından
içki söyledi. Resmen çocuğunun rızkını içkiye veriyordu ve umrunda bile
değildi. Babası böyle şerefsizlikle meşgulken Ömer Faruk Tuncer kaderine
karşı gelmesi gerektiğini anladı. Ölmek istemiyordu, bir şekilde hayata
tutunmalıydı. En temel iç güdüsü, en çok istediği şey yaşamaktı. Bütün
cesaretini topladı..Yiyeceğe en çok benzettiği şey olan
vitrini gözüne kestirdi. O an Minik Ömer Faruk'un aklından neler geçiyordu bilemeyiz ama bunların mantıklı bir açıklaması olmadığı
kesindi. Minik Ömer tüm gücüyle koşup vitrine kafa attı. Vitrin hafif
sallandı. Onun dışında bir şey olmadı. Ömer Faruk Tuncer yemek bulamadığı
için çok sinirliydi. Böğürerek vitrini yumruklamaya başladı. Tombik
dengesiz bebek kolları vitrini sallıyordu. En sonunda yaşlı vitrin bu
saçma darbelere dayanamayıp Minik Ömer'in üstüne devrildi. Ömer'in burnuna
ve ağzına vitrinin camları girmişti. Kafasına ise annesinin en sevdiği
eşya olan mavi kül tablası büyük bir yarık açmıştı. Kan
kaybediyordu. Ağzını kesen camlara rağmen ağlıyordu. Çığlıkları gecenin
huzurunu bozuyor ama kimseye ulaşmıyordu. Ömer Faruk Tuncer sabaha kadar
ağzından kan sızdırarak enkazın altında ağladı. Sabahın ilk ışıklarıyla
Ömer Faruk Tuncer de son nefesini vermişti. Tam o sırada kapı anahtarla
açıldı. Yunus Abi girdi içeri, oğluna seslendi cevap alamadı. Telaşla
salona girdiğinde korkunç manzarayı gördü. Bir baba için hayal bile
edilemeyecek o manzarayı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Yunus Abi
yumruğunu sıkıyordu. Her yeri titriyordu. Hissettikleri tahmin bile
edilemezdi. Yavaşça Ömer Faruk Tuncer'in soğuk bedenine yaklaştı. Gözlerini
karısının hatırasına, oğlunun cesedine dikip bekledi. Sonra birden Minik
Ömer Faruk'un kafasına tekmeyi basarak ; YA VİTRİNİ FALAN KIRMIŞ HEP
HAYVAN, YA OOOOOOOOOFFFFFFFFFF dedi. Yunus Abi tam bir şerefsizdi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
(Y) bu nadide eseri, repartuarının tozlu raflarında bulabilmene çok sevindim, yeniden böyle duygusal bir parçayı okuma imkanı elde etmek harika bir duygu, teşekkürler...
YanıtlaSil(yourbiggestfan)
yorumunuz yüreğimi sıcak bir mutlulukla doldurdu teşekkür ederim
YanıtlaSilnice
YanıtlaSilEfendim Dünya mirasına bahşettiğiniz bu harikulade şaheser için, Samoa'nın reisi olarak tüm halkım adına sizlere minnet ve şükranlarımı takdim ederim. Saygılar.
YanıtlaSilakıllardaki tek soru yerdeki kan kurumuş muydu
YanıtlaSil