Mert Akkaş ve Çeşitli Yazıları
25 Şubat 2020 Salı
kreş değil de anaokuluydu aslında
Bu fotoğraftaki sarışın benim. İyi bir çocukluk geçirdim diyebilirim. Nereden hatırlıyorsam amına koyiyim. Annem beni kreşe bırakıyordu. Gitmemek için montunu ısırıyordum. Siyah bir montu vardı tüylü ve kabarık gibi. Görünüşüne göre çok sert bir monttu. Dişlerimi geçirebiliyordum. Kreşte oyun hamuru saatinde kıyma makinesini ben kapmıştım. Herkes oyun hamurunu bana getiriyordu ben de onlar için özenle oyun hamurlarını tepeden makineye ittiriyor, yandaki sarı kolu çevirerek kıyma haline getiriyordum. Kıyma hizmetim için sıraya dizilenlerin ihtiyaçlarını karşılamak beni neden bu kadar mutlu ediyordu bilmiyorum. İnsanların bana ihtiyaç duyması hoşuma gidiyordu galiba. Ya da benden beklentilerini hakkını vererek karşılayabilmek. Hiç başarısız olmuyordum. Hamurunu teslim et, şıkır şıkır kıymanı al. Şimdi kimse benden oyun hamurunu kıyma yapmamı istemiyor. Garip garip şeyler istiyorlar, çok iyi yapamıyorum. Esmer yüzlü akşamı dinliyorum yine. Şu an ne kıyma makinem var ne de bir zamanlar sahip olduğum beklenti karşılama oranım. Keşke beni makineye koysalar, sarı kolu çevirseler de rengarenk kıyma olsam. Beni birine teslim etseler, yüzünde gülümseme ile kabul etse o da. Şimdi düşündüm de bu insanlar o kıymaları alıp ne yapıyorlardı? Benim kıymamı alsalar ne yaparlar? Ne yaparlarsa yapsınlar.
25 Eylül 2016 Pazar
Tiyatro: Bir Bardak Çay ve Sınırsız Aşk
TABLO I
İdris ve Hatice çay yaprakları arasında konuşmaktadırlar.
İdris:
Haçan çeni ben hakedecek ne yaptım?
Hatice:
Sen beni mi seviyorsun babamın fındık tarlalarını mı?
Enter Temel
Temel:
Ulen sen benim bacımı ne yapiyirsin? daa???
Şevval Sam Music Break
İdris:
Sevmek suç mu daa? Uyy titereyirum.
Temel:
Zira sabah içtiğin çaya fare zehiri döktiydim, sana da ha bu yakışır!
Hatice [aside]
Bir yanda abim bir yanda hoşlandığım çocuk, eyy yüce rabbim sence ne yapmalıyım?
[Yakınlarda bir ağaç devrilir]
Uyy rabbim kızdı!
Enter Mert Akkaş
Mert Akkaş:
Heyy burası benim ağaç kesme yerim, şapşallar!
Exeunt Mert Akkaş
(???) Mustafa Sandal Music Break (???)
Hatice:
Ula bu da deli mi ne??
İdris:
(koşarak haticeye bağırır) Aşkisum haçan vef-at ediyirim, çilgin abin beni zehirledu daa!
Temel:
Namusumu temizledim gidip teslim olacağum, ünlü jenderme komutani Marksus Findikkiran'ı bulayım.
Hatice:
Sakın korkma tatlı yarim, ben sana Athelas bulayim. Karadeniz'in ünlü bitkisi. Uyy ağzından köpük celiyir!
İdris:
Caliba vef-atım yakın. Yaklaş da bir öpücükle öleyim.
Heyy burası benim ağaç kesme yerim, şapşallar!
Exeunt Mert Akkaş
(???) Mustafa Sandal Music Break (???)
Hatice:
Ula bu da deli mi ne??
İdris:
(koşarak haticeye bağırır) Aşkisum haçan vef-at ediyirim, çilgin abin beni zehirledu daa!
Temel:
Namusumu temizledim gidip teslim olacağum, ünlü jenderme komutani Marksus Findikkiran'ı bulayım.
Hatice:
Sakın korkma tatlı yarim, ben sana Athelas bulayim. Karadeniz'in ünlü bitkisi. Uyy ağzından köpük celiyir!
İdris:
Caliba vef-atım yakın. Yaklaş da bir öpücükle öleyim.
8 Kasım 2015 Pazar
10 Eylül 2015 Perşembe
Yeterince Havalı Değildim Senin İçin
Kalbimi kahvaltıda kırdın,
Portakal suyunun yanında.
Dövmem yok,
Babam trafik polisi.
Belki öyle ünlü içki isimleri bilmem ama
Mutlu olmanın yollarını bulacaktım bize.
Ne vardı Barış Manço dinleyip, teyzemin elini öpsen?
İlla uyuşturucu ve partiler mi hayat?
Tamam yeri geldi mi lokantaya gidilir...
Portakal suyunun yanında.
Dövmem yok,
Babam trafik polisi.
Belki öyle ünlü içki isimleri bilmem ama
Mutlu olmanın yollarını bulacaktım bize.
Ne vardı Barış Manço dinleyip, teyzemin elini öpsen?
İlla uyuşturucu ve partiler mi hayat?
Tamam yeri geldi mi lokantaya gidilir...
SON DAKİKA! Mert Akkaş Yazarlığa dönüyor! DAILY PLANET RÖPORTAJI (TEASER)
" Alllaaah yaşadık!" ya da "Mert Akkaş kimdi ya?" dediğinizi duyar gibiyim sevgili okuyucularım. Mert Akkaş edebiyat alanında operasyonlarına 2012de başlamış genç bir yazar. Eserleri etrafındaki insanlar, bir çok yerli yabancı magazin dergisi, genç kızlar ve sivil toplum örgütleri tarafından büyük beğeniyle karşılanmıştı. O zamandan beri pek bir hareketlilik yapmasa da hayranları asla ona inanmayı bırakmadı. Büyük bir kitap projesi üzerinde çalıştığına dair söylentiler bile vardı. İki gün önce kesinlikle sıradışı olmayan şeyler yaparken aldığım telefonla irkildim. Yazlıktan tanıdığım gizemli yazar Mert Akkaş arıyor, röportaj teklifimi kabul ettiğini söylüyordu. Seviçten havalara uçtum! Mecazen tabi. Röportajı gerçekleştirmek için yarın erkenden Yozgat'a uçuyorum (uçakla). Bu hafta röportajı Daily Planet'te okuyabilirsiniz!
Editör Notu : Yazarımız yurtdışında olduğu için bu hafta köşesini Yılmaz Özdil'e devretti. "Biz Metropolis'te Batman'e Çiğdem Deriz" adlı yazıyı sayfa 12'de Hıncal Uluç'un "Genç Kadın Avı" köşesinin altında bulabilirsiniz. -Lois Lane
31 Mart 2015 Salı
Yabancılar Saldırıyor Bölüm 1: ERASMUS
Yabancılar Saldırıyor
Bölüm 1: ERASMUS
Bu sabah uyandığımda
sevgili ev arkadaşlarımın çoktan evi terk ettiğini fark ettim. Herhalde bu gün
dersleri erkendi. Bu konu hakkında fazla düşünmedim, çok da garip bir şey
değildi, hemen giyinip kendi dersime yetişmek için evden çıktım. Okula
vardığımda garip insanlar çimlerde kapitalizmi eleştiriyor dünyaya ve
kendilerine hiç bir katkıları olmamasını bir sorun olarak görmüyor üstelik saçma
salak müziklerle başkalarının eğitim haklarını da sabote ediyorlardı. Bizim
okul için sıradan bir gündü yani. Yanlarına fazla yaklaşmadan fakülteme girdim.
Dersimizin işleneceği sınıfa girdiğimde minik dostum Gökçe’nin burada
olmadığını gördüm. Garip diye düşündüm. Hiç bir zaman geç kalmazdı. Dönemimiz
yeni başlıyordu, dördüncü senem de olsa küçük bir heyecan vardı içimde.
Dakikalar geçmişti, sürekli saatime bakıyordum. Kapıdan içeriye hiç bir
arkadaşım girmiyordu. Bunun normal olmadığını düşünüp Gökçe’yi aradım. Numara
kullanılmıyordu. Diğer sınıf arkadaşlarımı aramaya başladım. Hepsinde aynı ses
kaydını aldığımda bir şeylerin çok ters gittiğini anladım. Hemen koşup sınıf
listesine baktım. Gökçe Demirdağ – ERASMUS, Ilgın Kızılgüneşler – ERASMUS,
Görkem Gök –ERASMUS, Murat Özcan- ERASMUS, Ülkü Selin Yıldız – MEZUN (bunu niye
yazdıklarını anlamadım ama beni yine de üzdü), Ulaş, Oğuz, Deniz,Merve, Melodi,
Berkay Gülşen??? Berkay’ın 14 tane kalan dersi vardı o nasıl Erasmusta
olabilirdi? Başım dönüyordu. Düşmemek için kürsüye tutundum. Listenin devamında
daha fazla arkadaşımı görebiliyordum, hepsinin yanında ERASMUS yazıyordu. Böyle
bir şey olamazdı, onların hepsi ülkesini
seven, harika gençlerdiler. Onlara arkadaşım demekten onur duyuyordum. Nasıl
hiç biri bana söylemeden böyle bir şey yapabilmişlerdi? Zaten geçen sene
arkadaşlarımın çoğunu Erasmus denen zehire kaybetmiştim. Bu iğrenç bir şaka
olmalıydı. Başım tekrar dönmeye başladı. O an arkamdan sinsi bir gülüş duydum.
Güçlükle sese doğru döndüm. Yo, bu olamazdı. Nasıl buraya kadar güvenliği aşıp
gelebilmişti? Bu baş düşmanım Robert Erasmus’tu. Robert Erasmus her yıl
ülkesini seven masum gençleri, içki parti ve dans ile kandırıp avrupaya
çekiyor, hepsinin ahlakını ve ilkelerini bir güzel yok edip ana vatanlarına
dejenere gençler olarak geri yolluyordu. Bu zamana kadar yakın arkadaşlarımı bu
korkunç adamın ayartmalarından korumuştum, ya da koruduğumu sanmıştım... Buz
mavisi gözleriyle bana bakıyor, buram buram avrupai bir hava taşıyordu. Kahkaha
atarak yanıma geldi. “Mert H. Akkaş! Ne o bir selam bile yok mu? Hadi ama eski
dostlar sayılırız!”
Derhal
elimi silah kılıfıma götürdüm, fakat okulun yeni güvenlik önlemleri yüzünden
artık silah taşımadığımı hatırladım. Bu iğrenç yaratık karşısında
savunmasızdım. “Erasmus” dedim. “Ne istiyorsun?” “Ah Mert” dedi, “her zamanki
gibi çok sıkıcısın.” “Minik arkadaşlarının nerede olduğunu merak ediyor
olmalısın?” Bunu söyledikten sonra sarı saçlarını yüzünden çekip mavi gözlerini
tekrar bana dikti. Tanrım ondan tiksiniyordum. “Onların Erasmus’a gittiğine
inanmıyorum dedim. Buna hiç bir şekilde inanamam. Hem bazılarının gitmesi
notsal olarak bile imkansız.” Ben bunu söyleyince gülümsemesi genişledi. “Öyle
mi Mert? Gerçekten imkansız mı?” Cebinden bir şeyler çıkarıp bana gösterdi. “İstersen
şu fotoğraflara bak!” “Bak burada Ilgın ve Gökçe Eyfel kulesinden el
sallıyorlar, burada Ulaş ve Oğuz İspanya’da Real Madrid’te top koşturuyorlar. Berkay
İtalya’da bir motor şirketinde staja girdi, Murat Alman bir şirkette genel
müdür, Deniz Çek Cumhuriyeti’ne nişanlısının yanına gitti, Melodi Rusya’da bale
yapıyor. Görkem Afrika’da çocuklara kuyu inşaa ederek seyahat ediyor, Merve ise
Amsterdam’da... Sanırım bu sonuncuyu açıklamama gerek yok değil mi?” Lafını
bitirdikten sonra kahkaha atmaya başladı. “Hadi ama Mert! Tepki ver biraz! Sevdiğin
herkes Erasmus’a gitti. Kaybettin Mert! Hiç birini durduramadın.” “Yalan
söylüyorsun,” dedim. “Emre ve Burak hala İzmir’de.” Bunu söylememin üzerinden
neredeyse bana üzülürmüşcesine gülümsedi, “Emre Partileri duyunca Avrupa’nın
neresine gideceğini bile umursamadı, Burak ise Rusya’da nişanlısının yanında.
Artık bitti Mert, pes et, başarısız oldun. Şimdi titriyordum, onun önünde
ağlamamaya çalışarak: “Ama biz ülkemizi seviyoruz, hem kim arkada dostlarını
bırakmak ister ki...” diyebildim. “Mert, Mert, Mert!” diye bağırdı, “2015’teyiz!
Kimse ülkesini önemsemiyor, Dostluğa önem vereni ise görmedim. Artık gençler
parti yapıyor Mert, kabul et artık!” Tekrar gülmeye başladı. Dizlerimin üzerine
çökmüştüm. Diyecek bir şeyim yoktu. “Belki,” dedi, “Buradan sonra,” Ankara’ya
ve Çanakkale’ye de bir ziyaret yaparım, Ne dersin Mert? Onların da Avrupa’ya
gitmesini ister misin?” “Hayır,” diyebildim, “onları buna karıştırma lütfen.” Bana
tiksintiyle baktı, “Şuna bak dedi, saygın düşmanım ne hallerde, ama ben
sandığın kadar acımasız değilim Mert, ne kadar inkar etsen de senin Amerika’ya
bayıldığını biliyorum, al bunu, geçişin için her şey hazırlandı.” Önüme bir
kağıt parçası koyup sınıfın kapısına doğru yürüdü, “Bir dahaki sefere görüşmek
üzere Mert!” Kapı kapandığında, nihayet ağlayabiliyordum. Başımı eğip önümdeki
kağıda baktığımda bunun bir Amerika bileti olduğunu gördüm. Göz yaşlarım bileti
ıslatırken ağlayışımı kimse duymadı.
27 Ekim 2014 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)